BASIN
Genel Başkan Abdullah KARACAN'ın 25. Olağan Genel Kurul'dan Önce Kocaeli/İzmit'te Yaptığı Basın Açıklaması

3.06.2007

Değerli Basın Mensupları,Sendikamız Lastik-İş’in 25. Olağan Genel Kurulu 9–10 Haziran 2007 tarihlerinde gerçekleştirilecektir. Bu genel kurulumuz ülkemizin ekonomik, siyasal ve sosyal açılardan büyük belirsizliklerle karşı karşıya kaldığı bir dönemde yapılmaktadır. Bilindiği gibi ülkemizde uzun yıllardır, emekçilerin gelirlerini azaltmayı amaçlayan bir ekonomik program uygulanmaktadır. Bu program 2001 krizinden sonra daha da katılaştırılarak sürdürülmüştür. Ekonomik hedeflere ulaşabilmek için işçilerin hak ve özgürlükleri, grev hakkı başta olmak üzere geçtiğimiz dönemde sürekli sınırlanmıştır. Sendikamızın taşıt lastiği işyerlerinde aldığı grev kararlarının 4 kez üst üste ertelenmiş olması, tek başına bu durumun açık bir örneğidir. Sorunlardan çıkış yolunun IMF aracılığıyla uygulanan neoliberal politikalarda aranması ile ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların çözülemediği, tam tersine her alanda giderek ağırlaştığı bugün açıkça ortadadır. Ülkemizin ekonomik ve siyasal bakımdan geriliği bir rastlantı değildir. Bugün ortaya çıkan sorunlar yıllardır uygulanan politikaların bir sonucudur. Nitekim günümüzde, Türkiye’de açlık sınırının altında 2 milyondan fazla, yoksulluk sınırının altında ise 20 milyondan fazla insanın yaşadığı resmi kaynaklarca ifade edilmektedir. 2007 yılı gerek iç siyasal gelişmeler ve Cumhurbaşkanlığı seçimi, gerekse bölgemizdeki gelişmeler açısından çok önemli bir dönemi ifade etmektedir. Sorunlar herhangi bir siyasi iktidara bağlanacak ya da yalnızca bir siyasi iktidar sorunu olarak anlaşılacak boyutları çok aşmış durumdadır. Bugün karşı karşıya kaldığımız durum ülkemizin her açıdan büyük açmazlarla karşılaşmasıdır. Ülkemizde ekonomik sorunlar bütün ağırlığıyla sürmektedir. Enflasyonun düşürülmesine rağmen dünyada enflasyonun en yüksek olduğu, kayıt dışılığın en yaygın olduğu ve gelir dağılımın en bozuk olduğu ülkelerden birisi Türkiye’dir. Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri bir tıkanma süreci yaşamaktadır. Ayrıca özellikle Irak işgalinin arkasından ülkemizin bütünlüğünün tehlikeye girdiği bir ortam içinde yaşadığımız gözlenmektedir. Günümüzde siyasal iktidar ile muhafelet arasındaki keskin ayrımlar, ülkemizin bütünlüğünün sürdürülmesi ile demokrasinin geliştirilmesini birbiriyle uyuşmaz hedefler gibi göstermektedir. Çok tehlikeli bir biçimde demokratikleşmeyle ülke bütünlüğü, özgürlüklerle sınırların korunması “ya biri ya da öteki olabilir, ikisi birden sağlanamaz” şeklinde bir anlayışa sürüklenmektedir. Ne yazık ki bu meclis döneminin sonunda, ülkemiz, gece yarısı muhtıralarıyla karşı karşıya kalmış ve askeri darbe beklentileri ortaya çıkmıştır. Ayrıca son dönemde çalışanların kazanılmış haklarını gerileten ve iş güvencesini zayıflatan 4857 sayılı iş kanunu çıkarılmış, grev ertelemeleri devam etmiş, sosyal haklar geliştirilememiştir. Sosyal güvenliği emeklilik ve sağlık açısından ortadan kaldıracak değişiklikler yasalaştırılmıştır. Anayasa mahkemesinin iptal kararlarından sonra yasanın uygulaması genel seçimlerin arkasına bırakılmış bulunmaktadır. Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla oluşan kargaşa ise Türkiye Cumhuriyeti’nin 90 yıla yaklaşan geçmişi göz önüne alındığında, siyasal açıdan tam bir “dağınıklık” anlamına gelmektedir. Devleti oluşturan yürütme, yasama ve yargı organlarının, gerek kendi içlerinde gerekse birbirleriyle olan ilişkilerinde hiçbir bir uyum gözlenmemektedir. Anayasa mahkemesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı hakkında “suç duyurusunda” bulunduğu bir ülke haline gelmiş olmak, yaşanılan durumu ortaya koyan en açık örnektir.Bu koşullarda sendikal hareket, ülke bütünlüğüne de, demokratik hak ve özgürlüklere de sahip çıkabilecek bir çizgi izlemelidir. Unutulmamalıdır ki demokratik olmayan bir toplum gerçek anlamda özgür ve bağımsız olamaz. Bu nedenle ülkemizin bugün temel ihtiyacı, ulusal çıkarları gözeten, demokratik ve laik cumhuriyeti benimseyen, sosyal hak ve özgürlüklerle insan haklarının geliştirilmesini toplumsal bir değişim programı olarak öneren bir yaklaşımın ortaya çıkarılmasıdır. Yaklaşan erken genel seçimler böyle bir değişimin sağlanması için bir fırsat olarak kullanılmak zorundadır. Yalnızca Cumhurbaşkanını halkın seçmesi sağlanarak demokrasi gerçekleşmiş olmaz. Seçim sisteminde, siyasal partilerin işleyişinde, sosyal ve sendikal haklarda özgürlükçü bir değişim ortaya çıkmadan gerçek bir demokrasiden söz edilemez. Ayrıca sadece laikliğe ve ülke bütünlüğüne vurgu yapılarak ve anayasada öngörülen demokratik ve sosyal devlet özellikleri göz ardı edilerek de ülkemizin geleceğini iyileştirecek politikalar oluşturulamaz. Toplumun bugün içine sürüklendiği Cumhuriyet mi? Demokrasi mi? ikilemi, yarattığı cepheleşme eğilimi ile ülkemizdeki gerginlikleri ve iç çatışmaları arttırmaktan başka bir sonuç vermeyecektir. Ülkemizin bir an önce bu türden yapay saflaşmaları aşabilecek siyasal ve toplumsal yaklaşımların ortaya çıkarılmasına ihtiyacı vardır. Nitekim yaşanan bu cepheleşme eğilimi, seçim öncesinde değişik siyasal eğilimlere sahip birçok siyasetçinin farklı partilere yönelmeleri sonucunu doğurmuştur. Bu durum siyasi alanda ilişkilerin uygarlaşması ve demokratik tartışma ortamının oluşması açısından olumlu görülebilir. Ancak, toplumsal sorunların çözümüne yönelik projelerin ortaya konulması yönünden ve siyasal partilerin nitelikleri açısından sorunlar doğuracaktır. Demokrasi, herkesin görüşlerini özgürce ifade edebildiği ve yakın siyasal yaklaşımlara sahip olanların aynı siyasal partiler içinde bulunduğu bir düzendir. Birbirinden farklı ideolojilere sahip olanların aynı siyasi partiler içinde politika yapması, bir süre sonra yeni dağınıklıkları ve çözümsüzlükleri gündeme getirecektir. Bu dağınıklık içerisinde farklı siyasi partilere yönelmiş olan kişilerin bugünkü tercihleri, kendilerine “siyasal gelecek yaratmak” amacıyla alınmış kararlar olarak yorumlanabilir. 2003–2007 döneminde sendikamız daha önce içine düştüğü olumsuzlukları hızla aşarak örgütsel birliğini sağlamlaştıran bir süreci yaşamıştır. Sendikamızı ileriye taşıyacak temellerin atılması, örgütsel birlik ve bütünlüğümüzün güçlendirilmesi, üye sayımızın korunup arttırılması ve sendikal mücadelenin kazanılmış haklarımızı koruyacak şekilde geliştirilmesi yönlerinden çok önemli aşamalar sağladığımız bir gerçektir. Sendikamız bu dönem de demokratik mücadele içinde aktif olarak yer almış, kıdem tazminatına ve sosyal güvenlik haklarımıza karşı yapılan saldırılara karşı etkin mücadele sürdürmüş, 4857 sayılı iş yasasının getirdiği olumsuzluklardan üyelerini korumayı başaran neredeyse tek sendika olmuştur. Dönem içinde sendikamız örgütlü olduğu işyerlerinde toplu sözleşmeleri, üyelerimizin iş güvencesini sağlayacak, yaşam standartlarını yükseltecek, istihdamı arttıracak bir çerçeve içinde bağıtlamayı başarmıştır.Sendikamız Lastik-İş Türkiye’nin en köklü demokratik kurumlarından birisi olarak önümüzdeki dönemde de ülkemizin bütünlüğünden yana, demokratik ve barış içinde bir Türkiye yaratma ve işçi haklarını geliştirme mücadelesinde en aktif bir şekilde yerini alacaktır. Demokrasi, özgürlük, demokratik devlet, ülkemizin bütünlüğü, toplumsal refah ve barış bir arada talep edilerek gerçekleştirilmelidir.                                                                       Lastik-İş Sendikası

Genel Merkez Yönetim Kurulu Adına
Genel Başkan
Abdullah KARACAN 
     
Site içi arama:

ONURSAL GENEL BAŞKANIMIZ RIZA KUAS

ONURSAL GENEL BAŞKANIMIZ ABDULLAH KARACAN



 
 



Adres: Küçük Çamlıca Mah. Üçpınarlar Cad. No:83 RIZA KUAS Genel Merkez Binası 34696 Üsküdar İSTANBUL
Tel: (0216) 339 04 00 (Pbx) Fax: (0216) 339 23 13
E-Posta: lastik-is@lastik-is.org.tr



Her Hakkı Saklıdır. Copyright www.lastik-is.org.tr