BASIN
Genel Başkan Abdullah Karacan'ın Onursal Genel Başkanımız Rıza Kuas'ın 26. Ölüm Yıldönümünde Yaptığı Konuşma

29.10.2007

Lastik-İş Sendikası Genel Başkanı Abdullah KARACAN’ın Rıza KUAS’ın 26. Ölüm Yıldönümü Anma Konuşması


 Konfederasyonumuz DİSK’in Sayın Genel Başkanı ve Yöneticileri,
 Sendikalarımızın Değerli Başkan ve Yöneticileri,
 Sevgili İşçi Arkadaşlarım, Değerli Basın Mensupları…

 Konfederasyonumuzun kurucularından sendikamız Lastik-İş’in Onursal Genel Başkanı Rıza KUAS bundan tam 26 yıl önce 29 Ekim 1981 günü aramızdan ayrıldı.
 Bu ayrılık hiç kuşku yok ki yalnızca fiziksel bir ayrılıktı. Bugün burada kendisini anıyor olmamız onun aramızda yaşadığının en büyük kanıtıdır.
 
 Değerli Arkadaşlarım;
 Rıza KUAS eylemleriyle, düşünceleriyle ve yaşama biçimiyle kalıcı olmuş ve ebedileşmiştir. Ben bu sözü söylerken sıradan bir övgü ya da anma ihtiyacı içinde söylemiyorum. Rıza KUAS’ın Türkiye İşçi Sınıfı ve Sendikal Hareketi için ne kadar vazgeçilmez olduğunu onun sadece iki sözü ile örneklemek istiyorum. Ne demişti Rıza KUAS?. Demişti ki “Çoluk çocuk sahibi temiz Türk işçisinin üstü bir hırsız gibi aranamaz. İşçi hırsız değildir. İşçi emeği çalınan Türk vatandaşıdır”.
 Bu sözler, aslında sendikal mücadelenin ülkemizde hangi temelde yürütülmesi gerektiğini açıkça ortaya koyan ifadelerdir. Bu sözler öncelikle Türkiye sınırları içinde yaşayan herkesin ortak ulusal kimliğini tanımladığı için önem taşımaktadır. Ve inanıyorum ki günümüzde beliren tehdit, tehlike ve kaos ortamı içinde bu sözlerin önemi bir kat daha artmaktadır. Ama aynı zamanda bu sözleriyle Rıza KUAS, sendikal mücadeleye temel alınacak sınıfsal gerçeği de açıkça vurgulamaktadır. İşçilerin hak ve özgürlüklerinin korunup geliştirilmesi için sahip çıkılması gereken haklılık zeminini hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek şekilde ortaya koymaktadır. Bu sözlerde ulusal kimliğe sahip çıkarak işçi sınıfının hak ve özgürlüklerini geliştirme kararlılığı en kesin şekilde ortaya konulmaktadır.
 Başka ne demişti Rıza KUAS? “Biz Hürriyetleri İçin İlk Milli Kurtuluş Savaşı’nı Yapan Bir Ulusun Çocukları Olarak Özgürlüklerimizi Sonuna Kadar Savunacak, Koruyacak ve Geliştireceğiz”. 

 Görüldüğü gibi bu sözlerde de ulusal bağımsızlığımızın ve sınırlarımızın korunması duyarlılığı ile demokrasi talebi iç içe geçmiş olarak ifade edilmektedir. Herhalde hiç kimse, bu yaklaşımın, teröre onlarca şehit verdiğimiz bugün içinde bulunduğumuz durumda en çok sahip çıkmamız gereken düşünce olduğuna itiraz edemez.
 Günümüzde bölgemizde yaşanan sıcak gelişmelere karşılık Türkiye’nin politikalarının tutarlı bir biçimde oluşturulamaması çok büyük bir çıkmaz olarak gündemdedir. Siyasal iktidar özellikle Irak’ın işgalinin arkasından ortaya çıkan gelişmeler karşısında bir politikasızlık içinde görülmektedir. Türkiye’nin toplumsal bütünlüğü için önem taşıyan konular uzun dönemli politikalara dönüştürülememektedir. Böylece ülkemizin bütünlüğüne yönelik risklerde sürekli gündemde kalmakta ve ağırlığını giderek arttırmaktadır. ABD tarafından “Ortadoğu’nun yeniden yapılanması” olarak adlandırılan politikalar, ülkemizin 20. yüzyılın başında kurduğu ve yaklaşık 90 yıldır var olan maddi-manevi ve kurumsal tüm yapılarını tehdit etmektedir. Bu tehditlerin en belirgin olanı da, Rıza KUAS’ın devamı olmaktan onur duyduğu Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla çizilmiş sınırların ortadan kaldırılması ve ülkenin bölünmesine dönük gelişmelerin tırmandırılmasıdır.

 Öte yandan ülkemizde 2001 krizinden sonra iç dengeler yeniden kurulmakta ve sermaye güçleri ile işçi sınıfı arasındaki denge işçi sınıfı aleyhine kurumsallaştırılmaktadır. Gerçekten de günümüzde ülkemiz, Rıza KUAS’ın ifade ettiği noktalardan çok uzakta bulunmaktadır. İşsizlik, gelir dağılımı bozukluğu, bir türlü çözülemeyen borç batağı, etnik ve dinsel kimliklere göre toplumun kamplaşması, ekonomik ve sosyal alanda yasadışılıkların artışı, deprem riskinin bile hiçbir önem alınmaksızın önemli bir tehlike olarak devam etmesi ve anti demokratik siyasi yapının varlığını sürdürmesi, geçmiş dönemde hiçbir soruna çözüm getirilemediğinin açık göstergeleridir.

 Bilmeliyiz ki tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de demokratik gelişme ile işçi hareketinin ve sendikaların gelişmesi arasında önemli bir paralellik ve sıkı bağlar bulunmaktadır. Ülkemiz topraklarında ilk işçi örgütü olarak 1894’te kurulan Osmanlı Amele Cemiyeti’nden başlayarak sürdürülen örgütlü mücadele zaman zaman yaygın grevlere de yol açarak devam etmiştir. Daha Cumhuriyet döneminden önce birçok işçi eyleminde, çalışma saatlerinin düşürülmesine, hafta tatili hakkının tanınmasına, yıllık izin uygulanmasına, işçilerin özgürce örgütlenmesine yönelik talepler gündeme getirilmiştir. Osmanlı döneminde işçi hareketlerine yasaklayıcı bir tavır alan devletin bu tutumu Cumhuriyet sonrasında da temel olarak sürdürülmüş ve 1960’lı yıllara kadar devam etmiştir. İlk Sendikalar Yasası’nın 1947’de yürürlüğe girmesine ve sendikal faaliyetlerin başlamasına rağmen Toplu Sözleşme Hakkı sınırlı olarak ancak 1960 sonrasında kullanılabilmiştir.
 1960’dan sonra Türkiye Ekonomisi yapı değiştirmiş Sanayileşme artmış buna bağlı olarak işçilerin hak, özgürlük ve sendikalaşma talepleri de yükselmiştir. Böyle bir dönemde Türkiye’nin 1971 ve 80 yıllarında iki askeri müdahale yaşamış olması rastlantı sayılamaz. Nitekim 1971 müdahalesiyle sendikal özgürlükler sınırlanmış, 1980 askeri darbesi ise ülkemizi bugün de içinde yaşadığımız çıkmazlara sokmuştur. Bu yeni koşullarda ekonomik kalkınma ve gelişme ucuz işgücü istihdamı üzerinden sağlanmaya çalışılmıştır. Buna bağlı olarak işçilerin bir yandan örgütlenme ve Toplu Sözleşme hakkı sınırlanmış öte yandan tüm çalışanların sosyal haklarının gelişmesi engellenmiştir.
 DİSK’in ve Lastik-İş’in kapalı kaldığı 10 yıllık süre boyunca 12 Eylül rejimi askeri ve sivil uzantılarıyla amaçlanan ekonomik ve toplumsal yapıya uygun düzenlemeler oluşturmuştur. İşçilerin hak kayıpları daha 1980 yılında kıdem tazminatına tavan konulmasıyla başlamış, arkasından bugüne dek süren ve Sosyal Hakları gerileten düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. 1981’de 18 yaşına kadar çalışmanın sigortalılıkta dikkate alınmaması, 1985’te emeklilik yaşının arttırılması, 1986 tarihli prim gün sayısını arttıran ve emeklilik aylıklarının oranını düşüren yasal düzenlemeler, ilaç masraflarına katılımı öngören düzenlemeler, 1999 yılında emeklilik yaşını yeniden arttıran düzenleme, 2003 yılında 4857 sayılı Yeni İş Yasası’nın çıkarılması ve 2006 yılında çıkarılan ancak yürürlüğü 2008 yılı başına ertelenen yeni Sosyal Güvenlik Yasaları aynı sürecin uzantılarıdır. Bu dönem içinde 1980 sonrasında yürürlüğe konulan 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Yasasıyla hak grevi yok edilmiş, toplu sözleşme hakkının kullanımı baskı altına alınmış grev hakkı da yasaklar ve ertelemelerle neredeyse yok edilmiştir.
 
 Değerli Arkadaşlarım;
 Görüldüğü gibi ülkemizde 1980 sonrasında oluşturulan ve günümüze kadar gelen yönetim biçimine demokrasi diyebilmek mümkün değildir. Çünkü demokrasi toplumdaki farklı çıkarlara sahip kesimlerin kendilerini özgürce ifade edecek şekilde örgütlenebilmeleri demektir. Düşünce ve inanç özgürlüğü, sendikal hak ve özgürlükler, eğitim hakkı, sağlık hakkı, sosyal güvenlik hakkı, işsizliğe karşı korunma hakkı, açlığa karşı korunmak için asgari ücret hakkı, dinlenme hakkı, toplu sözleşme hak ve özgürlüğü demokratik bir toplumun olmazsa olmaz nitelikleridir. Burada çok açıkça vurgulamak gerekir ki, ekonomik yapı üzerinde demokratik ve çoğulcu bir ortamı yaratan kesinlikle işçi sınıfının ve sendikaların toplumsal talepleri gerçekleştirmek için yürüttükleri mücadele olmuştur. İşte bu nedenledir ki Rıza KUAS ulusal kimliğimize sahip çıkarak ülkemizin bağımsızlığını korumayı hedeflerken demokrasinin oluşturulması mücadelesini de işçi sınıfının üstlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
 Sendikamız Lastik-İş, Rıza KUAS’a bu bilinç içinde sahip çıkmakta, sendikal eylem ve politikalarını bu çerçevede oluşturmaktadır. Sendikamız Lastik-İş Rıza KUAS’ın önderliğiyle, Türkiye sendikal hareketi içinde kendine özgü bir kimlik kazandı ve geleneklerini oluşturarak bugüne ulaşabilmesini sağlayan birikimleri yarattı. O birikimler 60 yıllık mücadele tarihinde, bir yandan sermayenin yoğun saldırılarına, öte yandan askeri darbenin yasak ve baskılarla dolu yok etme uygulamalarına karşı direnme gücünü oluşturdu. Bu durum öncelikle sendikamız tarafından aktif bir mücadele çizgisinin sürdürülmesinde kendisini göstermektedir. Ayrıca sendikamız 4857 sayılı İş Yasası’nın kazanılmış haklarımızı ortadan kaldıran hükümlerinin uygulanmasına karşı ortaya koyduğu dirençle Rıza KUAS’tan devraldığı mirasa başarıyla sahip çıktığını kanıtlamıştır. Öte yandan Rıza KUAS’la Lastik-İş, çok kısıtlı olanaklar içinde önemli alt yapı çalışmaları yapmış, Konfederasyonumuz DİSK’in de yıllarca kullandığı mekanlar yaratmıştır. Bugün de sendikamız toplumsal çıkarları temel alan bir yönetim anlayışı içinde, Rıza KUAS’ın adının verildiği çağdaş bir Genel Merkez binasına kavuşmuştur. Şube binalarımız da yenilenerek tek tek hizmete açılmaya başlanmış, şuana kadar İzmit ve Kartal Şubeleri sendikamıza ait yeni binalarına taşınmışlardır.

 Değerli Arkadaşlarım;
 İnanıyoruz ki sendikal hareket ülke bütünlüğüne de demokratik hak ve özgürlüklere de sahip çıkacak kurumların başında gelmektedir. Çünkü demokratik olmayan bir toplum gerçek anlamda özgür ve bağımsız olamaz. Öte yandan ulusal bağımsızlığını koruyamayan bir toplum da demokratik olamaz. Bu nedenle ülkemizin bugün temel ihtiyacı, ulusal çıkarları gözeten, demokratik ve laik Cumhuriyeti benimseyen, sosyal hak ve özgürlükler ile insan haklarının geliştirilmesini toplumsal bir değişim programı olarak öneren bir yaklaşımın ortaya çıkarılmasıdır. Sendikamız Lastik-İş ülkemizin bütünlüğünden yana, demokratik ve barış içinde bir Türkiye yaratma mücadelesinde en aktif şekilde yerini alacaktır. Küresel düzeyde belirlenmiş ve ülkemiz için büyük tehditler içeren politikaların aracı olmayacaktır. Öte yandan bu tehditleri kullanarak anti demokratik bir yönetim oluşturmaya çalışanların yanında da yer almayacaktır. Özgürlük, demokrasi, demokratik devlet, ülkemizin bütünlüğü, toplumsal refah ve barış bir arada talep edilerek gerçekleştirilmelidir. Demokratik, çağdaş,  laik ve sosyal bir hukuk devleti içinde hep birlikte sınırlarımızı ve bütünlüğümüzü koruyarak hak ve özgürlüklerimizi geliştirerek barış içinde yaşamayı başarmak zorundayız.
 Ancak bunu başarabilirsek Rıza KUAS’a layık olabiliriz. Ancak böyle bir ülke yaratabilirsek Rıza KUAS yattığı yerde rahat uyur.
 Bu duygu ve düşüncelerle sendikamızın Onursal Genel Başkanı Rıza KUAS’ı bir kez daha rahmetle anıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

 Ruhu şad olsun.

Genel Merkez Yönetim Kurulu
Adına
Genel BAŞKAN
Abdullah KARACAN 
     
Site içi arama:

ONURSAL GENEL BAŞKANIMIZ RIZA KUAS

ONURSAL GENEL BAŞKANIMIZ ABDULLAH KARACAN



 
 



Adres: Küçük Çamlıca Mah. Üçpınarlar Cad. No:83 RIZA KUAS Genel Merkez Binası 34696 Üsküdar İSTANBUL
Tel: (0216) 339 04 00 (Pbx) Fax: (0216) 339 23 13
E-Posta: lastik-is@lastik-is.org.tr



Her Hakkı Saklıdır. Copyright www.lastik-is.org.tr